10 Ekim 2025 - Cuma
Trafik Değil ki; Sorun!
Akşam güneşi batmıştı. Mesai saati bitince buralarda hep böyle olurdu.
Yazar - Suzan Tepsi
Okuma Süresi: 4 dk.

Suzan Tepsi
suzantepsi1992@gmail.com -
Trafik tıka basa araçlarla doluydu Arka arkaya dizilirdi. Sürücü koltuklarındaki şoförlerin bastırdıkları öfkenin acısı sabahtan beri tam zamanlı sekiz saat çalışma hayatının yoğun temposuna dayandıktan sonra ağızlarından çıkacağı kötü sözleri söylememek için iki dudağına fermuar çekilmiş halde susmuş, kalmıştı, içlerinde. kavgaya sebep olacak ya da olmayacak her kim orada kaldırımda yaya olarak yürüyorsa o saatte, tanık olacaktı, trafik sorununa. Kapıyı açtı, şoför. Işıklar kırmızıyı gösteriyordu. Yüzü de ışıklar kadar kıpkırmızı kesilmişti. Her iki beline ellerini geçirmişti. Kendini tutmasa öndeki aracın şoförüne indirecekti, yumruğunu Başladı avaz avaz haykırmaya:
-Yürü be kardeşim, daha ne bekliyorsun! Sol elini direksiyona hızlıca vurdu. Öyle bir kornaya bastı ki; Ankara Kadıköy levhası istikametindeki araçların şoförlerinin dikkatini dağıtmaması elde değildi.
Öndeki aracın şoförü dikiz aynadan arka camdaki kavgacı adamı gördü. Önce kaşlarını çattı sonrasında camı yarıya indirip;
-Ne diye bağırıyorsunuz? Işıklar sarıdan yeşile dönse bile, Allah’ına kadar önümüz tıkanık!
Arka aracın şoförü dayanamayıp, öndeki aracın şoförünü tartaklamak için aracının sol tarafına geçerek;
-Gel, in bakayım araçtan. Haydi şimdi karşıma geç de ne diye bağırıyorsun diye yüzüme doğru söyle. Hınçla ve nefretle;
Öndeki aracın şoförü sakinliğini koruyordu. Camı sonuna kadar kapattı. Arkadaki aracın şoförü aracın tamponuna tekme attı.
Diğer araçların şoförleri şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemediler. Neyse ki; polis ekipleri yoldaydı, motosikletlerine binen yunuslar sayesinde önlenecekti derken trafik akmaya başladı. Kornaların sesi öyle bir yükseliyordu ki; e haklılardı da… Bu iki adamın kavgasını mı seyredeceklerdi? Zincirlikuyu’dan Balmumcu’ya tam gaz basmaktı tek hedefleri. Araçların arasında siyah lüks makam araçları trafiğe sıkışmış duruyordu, korumalarıyla sol şeritten ağır ağır ilerliyorlardı. Belli ki; mühim kabine toplantısı vardı. Bizim yunus ekipler trafiği denetleyecekler ya, bir de bunların kavgalarını önlemek için sağ şeride çektiler bu iki öfkesi burnunda adamı. Kimliklerini aldılar. Sorunun nereden kaynaklı olduğunu öğrendiler. Sorguladılar ve nihayetinde ise; çözümlemek için her ikisini birden karakola götürdüler. Şimdi bu iki adamın eline ne geçti? Bir düşünün… Yeşil yandı, yol açıldı, mühim insanlar toplantıya yetişti ama onlar ise; özdenetimlerinin olamayışından dolayı temel niteleme hatalarının günah keçileri olarak ifadeleri alınmak üzere baş komiserin ofisinde tutuklu halde bekliyorlardı. Akılları başa düşünce, keşkelerle başlayacaktı cümleleri ama nafile… Öğrenemiyoruz aslında başka bir deyişle; geldiğimiz kültürün etkisi altındayız mı diyelim? İlla ki; polis denetleyecek bizim toplumun öfkeli insanını. Vatanını canından çok polislerimiz daha önemli vazifelerde görev alacakken, sorunlarıyla baş edemeyen bu iki adamı yakalamak zorunda kaldılar. Neden camdan bağıran Türk vatandaşları haline gelelim ya da niçin çekemiyoruz beş dakikadan fazla trafikte beklemeyi? Canımız yanınca hak almayı biliyoruz da, hak vermemiz gereken yerde niçin başkalarını da hesaba katmadan kendimizi düşündüğümüz kadar etrafımızdakilerin bireylerin haklarının var olduğunu görmüyoruz? Kendi düşen ağlamaz derler. Kavgacı Türkiye değil, uzlaşmacı Türkiye ilişkilerimizi istikrara götürür. Bunun için eylemlerin sonucu bizi ağlatacağı yerde yüzümüzü güldürsün diye trafikteki bu iki adamın halini kendi etti, kendi buldumcu dram tablosunu çizerek anlattım.
Yorumlar (0)