10 Ekim 2025 - Cuma
1898’deki İlk Ses Dalgaları
Çağımızda teknolojinin egemen olduğu kaçınılmaz.
Yazar - Suzan Tepsi
Okuma Süresi: 4 dk.

Suzan Tepsi
suzantepsi1992@gmail.com -
İleri yapay zeka kullanımına dayalı artık radyo, televizyon, telefon, tablet, bilgisayar tek bir parmak dokunuşla en hızlı şekilde önümüze seriliyor. Eskiden dediğim bundan elli yıl öncesine kadar doğru bilgiye ulaşmak ne kadar mümkündü ki? Sayfalar dolusu ansiklopedileri A’dan Z’ye harf harf, kelime kelime ararken bulurduk büyüklerimizi. Parmaklarıyla satır aralarını takip ederken. Ne de çok zahmet çekerlerdi, bilginin açıklamasını bulmak adeta okyanusun derinliğinde inci aramak gibiydi, onlar için. Kimselerle konuşmadan tek başlarına günlerini harcarlardı eve kapatarak, cümlenin içinden geçen kelimenin anlamını bulana dek; ter döken o büyüklerimiz aynı şekilde mucitin otobiyografisini araştırmak için ise; yine ecel terleri dökerlerdi.
Bugün de ses dalgalarından yayılan frekanstan dinlediğim şarkı veya haber bülteninden ziyade mucitinden bahsedeceğim, radyonun. Gerilere gidelim. Yıl 1874. İtalya’dayız. Şehrimiz; Bologna’da yaşayan Guglielmo Marconi’nin kim olduğunu merak etmedim, değil. Web sitelerinden inceleyip, baktığımda radyoyu 1898 yılında icat ettiği bilgisine ulaştım. O günlerde; Marconi gemideydi, denizlere açılmıştı. Geminin güvertesinde kendi kendine radyo ile kıyıda oturan hizmetçisine kablosuz telegraf ile üç tane “-S” harfi aktardı. Marconi; o sırada sinyal gönderme emrini verdiğinde; radyo dalgaları dünyada ilk kez yayılıverdi. Kainatta üç adet “-S” harfi dolaşıverdi. Hizmetçi Mignani ise; dalgaların alıcıya ulaştığını görür, görmez elindeki tabancanın tetiğini çekti. Deney; başarı ile sonuçlandı. Sonuç itibari ile; dünyanın ilk radyosu yayın hayatına geçmiş oldu. Yani bugün frekansları ekolayzer ses ayarından bas ve tiz sesleri ayarlama imkanımız varsa; Marconi’nin sayesinde 97.2 Metro FM, 102.4 Number One FM, 99.8 Powertürk, 100.4 Radyo Fenomen, 100.2 Power XL, 100.6 Joy FM ve nice kanallardan sevdiğimiz sanatçıların şarkılarını dinliyoruz. Arkada çalan enstrümanların büyüleyici etkisiyle mikrofondan kulaklarımıza gelen sanatçıların tenör, bariton, pes, mezo soprano, soprano, kontralto ve alto sesleri kimi zaman gönülde iyileşmeyen yarayı anımsatırken o çalınan minör arpej; göz yaşlarımıza hakim olamayışlarımıza vururken, kimi zamansa majör ve diyezin buluşan ses dizimi ile geçmişin gerisindeki mutlu anlarımızı da anımsatmıyor da değil, notalar, ezgiler ve kalp atışlarımızın hızını arttıran sürüp giden unutulmayan ritimler, alt benliğimize yayılan içsel enerijimizin dışa vuran bedensel tepkilerimiz ortaya çıkıyor. Arabada, evde, işte ya da kulaklarımıza takarak kulaklıkları yürüdüğümüz kaldırım kenarında, ellerimiz daima cepteyken attığımız adımlar frekansın eşliğinde atılmıyor mu, işte o duyguların en güzelini yaşıyoruz aslında radyoyla.
Peki, sıradaki şarkı kime gelsin? Bu yazıların üzerine birazdan kalkıp, evdeki radyodan kanal açasım gelmiyor değil. İlk çalan şarkı sizin olsun. Yolunuz da kulaklarınız gibi müziğin güzel frekansıyla dolsun çünkü her şarkı yaşanmış deneyimin duygularını kamçılayıverir o anı; insan yalnızken ya da baş başa kalınca yalnızlığıyla yükler anlamı.
Yorumlar (0)