05 Ekim 2025 - Pazar

İnsanın insanlaşma süreci; eğitimle başlar.

Niçin mi Yazdım?

Yazar - Suzan Tepsi
Okuma Süresi: 7 dk.
Suzan Tepsi

Suzan Tepsi

suzantepsi1992@gmail.com -
Google News
Geçen dört yıl aradan sonra yeniden hepinizi selamlıyorum, sevgili okurlarım. Kovid 19’dan sonra yaşanan pandemi dönemindeki eve kapanma süreci bir hayli yarı bilgisayar üzerinden çalışarak ve yarı hybrid İngilizce ders anlatımlarıyla süregelen ayrılığımızın üzerine tabi ki yazma tutkusunu ertelemedim. Ritim Sanat Yayınları’nda yayınlandığım ilk deneme türündeki kitabımı 2023 yılında çıkarttım. Edebiyat alanında hayalimi gerçekleştiren sayfa yönetmenim yazar meslektaşım aynı zamanda Sayın Muammer Kökçü’ye teşekkürlerimi buradan iletiyorum. Genç yazarların önünü açması ve kalemime cesaret aşılaması sayesinde bugün İstanbul’daki yazarlık pozisyonlarında görev almamı sağlayan önemli isimlerden biridir, kendisi. Bu arada eserin adı: “Yazıya Yarım Kala”. Elinize ilk aldığınızda incecik sarı hamur baskılı kapak görselinde satranç taşlarından ibaret olduğunu fark edeceksiniz. İçeriğinde dört Türkçe öykü, iki İngilizce öykü ve iki şiirden oluşmaktadır. Konusuna gelince; Türkiye gündemini kurguladığım karakterlerle tarihten değindiğim konuları ele aldım. Mesela ilginizi çekecek alıntıyı da paylaşayım; ikinci öyküden yola çıkarsak: “Kök Salmak” sayfa on dokuz diyor ki; “İnsan yaşamı boyunca ne kadar toprak derinliğinde kök salmıştır?” diye sorgulatıyor dönüp, geçmişe bakınca ne izler bıraktığını insanın. Berkay adlı karakterle tanışacaksınız. Adam gazetesini okuyup, kahvesini yudumlarken “Küresel Güçler, Ortadoğu ve Türkiye” adlı makaleyi okuyor. Aynı zamanda 1950’lerin ortalarında Cemil Meriç’i okuduktan sonra etkisinde kalmadığı pek söylenemez. Sayfa yirmi dörtte ise; Berkay profesör ile karşılaşıyor. Kütüphanede bulduğu boş bilgisayara geçerek, Kırım Savaşı’nın tarihini araştırır. Sultan Abdülmecit ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde özellikle de Tanzimat döneminin batıllaşmanın en baskın olduğu zamanlarda Fransızca ve İngilizce dillerini konuşabilenlerin aydın sayıldığı o toplumun bugünkü İstanbul’un Avrupa yakasında ikamet eden vatandaşlarımızın Beyoğlu İstiklal Caddesi’nden yola çıkarak Taksim Tünel’e doğru giderken caddenin ortasından geçen nostalji trenden Çiçek Pasajı’na Mekteb-i Sultani dediğimiz bugünkü adıyla KPDS puanı ile girilen ve atanan kamuda görev alan öğretmenlerin çalıştığı yerdir orası. Galatasaray Lisesi’ne yine Sultan Abdülaziz tarafından açıldığı doğrudur. Padişah Sultan Abdülaziz yenilikleri getirmedi değil. Tersaneleri ise Haliç’te açtı. Ulaşımı kolaylaştırmak için ise; ilk demir hatlarını da o getirdi. Yani tüm bunlar Osmanlı hazinesinden mi çıktı? Tabi ki hayır. Padişah dış ülkelere borçlanarak, Osmanlı Devleti’ne kattı, yenilikleri. 1874 yılında borçların faizini bile ödeyemeyecek durumdaydı, müflis devlet haline gelmesinden yani ekonomik krizin diğer devletlerle olan politik ilişkilerin bozulmasına yol açtığından bahsettim. Osmanlı Devleti’nin batılı devletlerden aldığı borçlarla saraylar inşa etmesini tutun da, dünya gündemini şiirsel dille eleştiren Berkay’ın sayfa yirmi altıdaki edebiyat tutkunu olduğunu bir kez daha tanık olacaksınız, okurken. O şiiri de paylaşayım, huzurlarınıza; “Başlasaydı rüzgar, Yağsaydı yağmur, Aşk denilen ikili takılmaca durağına varmadan… Görünce küçük dili tutulur ya Yağan yağmurdan sonra, toprak çim kokunca ne hoştur. Aklına gelişin en değerlinin… Terör denen canavar, Vurur yüreğe; Masumun çığlığı, Ta ki gelir kulağa Suriye’den… Gözünde canlanıverir, Güven dolu saatler yitiverir. Merhamet; Kışın grimsi ayazına aldırmadan Şöminede yanan odundur. 2011’deydi felaket çanlarının sesleri, Duyuluyordu fakat duymak istemediler. Yaprağın yere düşmesiyle birdi, O ses… 2015’in sonlarında; Yine o ses, fısıltılı sinsice, Yine o ses; meydan patlamasındaki gibi şiddetli, Büyüdükçe büyüyor, frekansı güvensizliğin. Küçüldükçe de küçülüyor ışıklı gözlerdeki dayanışmanın huzuru” Malumunuz terör olayları yalnızca Suriye’de olmuyor bugünkü Türkiye’nin doğu sınırlarındaki ne yazık ki; masum çocukların Diyarbakır ve Mardin illerinde yaşandı, ırkı Trük veya Kürt fark etmeksizin canlarına kıyıldı. Bu büyük acının üzüntüsü ne kadar zaman geçse de yüreklerdeki yangını boğazımızla yutkunarak, sindirmeye hatta hiç yaşanmamış gibi hayatımızı yaşamaya kaldığımız yerden devam edeceğiz. Deneme kitabımda aslında bir Türk vatandaşı olarak toplumla iç içe yaşadığım sürece bu olayların çözümüne ilişkin oturup, uzun uzun düşündüm ve bu eser ortaya çıktı. Diğer öyküleri de size bırakıyorum. Onlardaki derin anlamları bulacağınıza ayrıca duygularımın nereden ortaya çıktığını keşfetmeniz için, düşüncelerimi okuyacağınız her satırda bulmanız ve yorumlarınızı yazacağınız online web sitelerini de yazayım; kitapyurdu.com, amazon.com, ritimsanatyayinlari.com, kitapavrupa.com, tıkla24.de. Online üzerinden siparişlerle yayıncımın web sitesi üzerinden sipariş ettirme imkanınız var. Bazı okurlarımın bloggerlarda yorumları da Instagram sayfası üzerinden yayınlamış. Yazarlar Birliği adlı profilde çıkmışım. Şahsi yazar adlı blogger arkadaşımın ise; güzel sözleri ve kitabımın tanıtımı için kullandığı dil için ise; teşekkürlerimi sunarım. Demiş ki; “yorgun omuzlara umut, suskun yüreklere cesaret, yaralı kalplere şefkat olmak için yazılmış.” Gerçekten de Tuba Hanım’ın gelişmiş analizi ve dikkatini vererek okuduğu her sayfanın onda bıraktığı etkiye dayalı yaralı kalpleri onarmışsam ne mutlu bana! Umut kaynağı olmak, içimi kıpır kıpır ediyor, cidden. İkinci eserim ise; fırından çıkmadı henüz. Türü roman bu sefer. Sizi tek solukla elinizden düşürmeyeceğiniz polisiye, macera, entrika ve aşkın izine düşürecek kalp atışlarınızı ağzınıza getirecek bir roman okumaya davet ediyorum. 2026’nın başlarında online web sitelerini köşemden sizlerle paylaşacağım. Başlığını yazayım; “Krizantem Dansçısı”. Roman; üç ana karakterle başlayıp, barlarda İspanyol ritimlerin eşliğinde dans eden Fas asıllı esmer gözleri yosun renginde alımlı bir hatunun bardaki zengin kadınların mücevherlerini işbirliği içinde olduğu yakın arkadaşı Joe ile elektriklerin kesilmesiyle yoksul hayattan kurtulmanın ıstırabından kurtulma yolları arayan, bu iki ana kahramanın Paris’ten Las Vegas’a uzanan mücevher kaçakçılığı macerası onların komiser Cindy’nin takibi ile Las Vegas karakollarına düşmesi ile başlıyor, macera. Sonrasında; İspanyol dansçımız Maria’nın ise ve görüntülü konuşmalardan tanıştığı yakışıklı çapkın İtalyan erkeği Fernando ile gizliden gizliye telefon görüşmeleri ile Joe’ya çaktırmadan yaşıyor aşkını bu kadın. İki erkek arasında kalan bu kadın en nihayetinde yakışıklı Fernando’yu tercih ediyor ve Las Vegas’tan çaldığı mücevherlerle İtalya’da o arzuladığı hayatı yaşamak için kaçmak istiyor. Daha da anlatmayayım neyse… Sonu sürpriz…Polisiye ve macera ile ilgileniyorsanız, “Krizantem Dansçısı” size ilaç gibi gelecek..
#
Yorumlar (2)
Zuhal hoca
07.10.2025 20:48
Kaleminize sağlık Suzan hocam
Ebru Bilir
05.10.2025 19:03
Kalemine sağlık sevgili hocam
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.