Türkiye’nin Etkin Filistin Davası
Türkiye, Filistin meselesinde insani yardımlarda liderlik yapmakla birlikte uluslararası hukukta öncü rol almakta ve de ekonomik ve lojistik baskı araçlarını etkili bir şekilde kullanmaya devam etmektedir.
İnsani Koridorda Lider Ülke Türkiye
AFAD, Kızılay ve bakanlıklar koordinasyonuyla 16 gemi ve 14 uçakla Gazze’ye ve El-Ariş’e 101 bin tondan fazla yardım ulaştırılmıştı. Bu çerçevede sahra hastaneleri kurularak, yaralıların ve refakatçilerin tahliyeleri sağlaanmıştı. Bu ölçekte bir operasyon, Türkiye’nin sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de insani yardımda lider ülke konumunu elbette pekiştirdi.
Ekonomik ve Lojistik Baskıda Türkiye’nin Caydırıcı Gücü
2 Mayıs 2024’te Ankara, İsrail’le tüm dış ticareti durdurdu. Gerekçe, yardımın kesintisiz sağlanmasıydı.
29 Ağustos 2025’te ise deniz ve hava trafiği kısıtlamaları devreye alındı: İsrail’e giden ya da İsrail bağlantılı gemilere liman kapıları kapatıldı; askerî, resmî ve silah taşıyan uçuşlara Türk hava sahası yasaklandı.
2023’te iki ülke arasındaki ticaret hacminin 7 milyar dolar seviyesinde olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’nin bu kararı ahlaki, insani ve stratejik kararlılığın somut göstergesi oldu. Ankara, bölgesel dengeleri değiştiren caydırıcı gücünü açık biçimde ortaya koydu.
Uluslararası Arenada Türkiye’nin Etkisi
Türkiye, Ekim 2024’te Güney Afrika’nın açtığı ICJ davasına resmen müdahil oldu. Böylece uluslararası hukukta söz hakkını daha da güçlendirdi. Mayıs 2024’te ise ICC’nin üst düzey isimler hakkında yakalama kararı talebini destekledi. Ankara, bu tutumuyla hukuku, sadece diplomatik değil, caydırıcı ve sonuç alıcı bir araç olarak kullandığını açık bir şekilde göstrmiş oldu.
Diplomatik Hatta Bölgesel Oyunun Kurucu Yine Türkiye
Türkiye, Arap Ligi–İİT Ortak Temas Grubu içinde belirleyici rol oynadı; başkentlerde temaslar yürüttü, çok taraflı platformlarda sürekli ateşkes ve iki devletli çözüm çağrısı yaptı.
Ankara’nın vizyonu net: 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti. Türkiye’nin bu konudaki tutarlı ve tarihi pozisyonu, bölgedeki en güçlü diplomatik argümanlardan biri olarak öne çıkıyor.
Ankara’nın Çift Yönlü Etkin Liderliği
Türkiye, islami zeminde kurulmuş bir halk hareketi olan Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlamayan tavrını korurken sivillere yönelik saldırıları reddediyor; ateşkes, esir takası ve insani erişim konularını aynı anda ilerletiyor.
İçeride güçlü toplumsal hassasiyet, dışarıda NATO üyesi ve bölgesel aktör kimliği ile Ankara, hem Batı hem Doğu nezdinde denge kurucu lider konumuna yükseliyor.
Durumun Özeti: “Dört Ayaklı Güçlü Türkiye Stratejisi”
-
İnsani Liderlik: Büyük ölçekli yardım köprüsü ve güçlü sağlık kapasitesiyle küresel öncülük.
-
Zorlayıcı Araçlar: Ticaret, liman ve hava sahası kısıtlarıyla bölgesel dengeleri şekillendirme.
-
Hukuki Baskı: ICJ ve ICC süreçlerinde aktif, etkili ve caydırıcı rol.
-
Diplomasi: Temas grubu ve çok taraflı platformlarda oyun kurucu liderlik.
Türkiye, Krizin İzleyicisi Değil, Çözümün Mimarı
Türkiye’nin Filistin politikası; insani değerleri öne çıkaran, hukuku stratejik kullanan ve ekonomik–lojistik baskı araçlarını kararlı biçimde devreye sokan güçlü bir devlet politikasıdır.
-
Kısa vadede: Ateşkes ve kesintisiz yardım.
-
Orta vadede: Yeniden imar ve kurumsal kapasite inşası.
-
Uzun vadede: İki devletli kalıcı barış mimarisi.
Ankara bu yaklaşımıyla sadece güçlü bir bölgesel aktör değil, küresel çözüm mimarı olarak öne çıkıyor. Yani Türkiye, pasif izleyici değil; dengeleri belirleyen, çözüm üreten ve yön veren bir güç konumuna gelmiştir. Allah Devletimize zeval vermesin.